31 Aralık 2015 Perşembe

İKİ YABANCI OLMADAN ÖNCE (Before We Were Strangers)


Amerikan yazar Renee Carlino'nun eseri "İki Yabancı Olmadan Önce" USA Today'in çok satanlarından ve 360 sayfadan oluşuyor.

Matthiew, National Geographic kanalında fotoğrafçı olarak çalışıyor, başarılı bir kariyeri var, çektiği bir fotoğraf ona Pulitzer ödülü kazandırmış. 36 yaşında ve eski eşi Elizabeth ile aynı ofiste çalışıyor.
Scott, onun patronu. Sürekli yatağa atacak kadın arayan erkeklerden, Matt'i de bu konuda teşvik etmeye uğraşıyor ama Matt çok olgun bir erkek olduğu için bu tür basitliklere yanaşmıyor.

Elizabeth, Matt ile evliyken onu aynı işyerinde çalıştıkları arkadaşı Brad ile aldattıktan sonra Matt'den boşanmış ve Brad ile evlenmiş, yeni çift bebek sahibi olmayı bekliyor. Matt ise Eli'yi çoktan unutmuş durumda, onun hamile olduğunu öğrendiğinde bile umursamıyor.
Son günlerde Eli ve Brad'e tahammül edemediği ve mutlu olma arayışlarında olduğu için Scott'a tekrar sahalara dönmek istediğini söylüyor. Scott ise ona, masabaşı iş isterken ne kadar hevesli olduğunu hatırlatıyor ve sorunun sadece işle ilgili olmadığına dikkat çekiyor.

Bir gün, Scott ve Matt metro beklerken yan tarafta duran bir kızı gözlerine kestiriyorlar.
O sırada metro geliyor ve kız son anda kendisini trene atınca Scott ve Matt dışarıda kalıyorlar. Tren hareket edip giderken  Matt ve kız gözgöze geliyor. Matt o kızın üniversitedeki eski sevgilisi Grace olduğunu görünce şoka giriyor. Grace de onu görür görmez tanıyor.
Scott durumu anlayınca mutlaka o kızı araması gerektiğini söylüyor ama Matt birkaç günlük denemeden sonra ona ulaşacak bir yol bulamayınca, insanların ulaşmaya çalıştıkları kişilere not bıraktıkları bir internet sitesinden söz ediyor. Matt önce sitedeki notları okumaya başlıyor ama Grace'ten bir yazı görünmüyor. Sonra kendisi "yeşil gözlü muhabbet kuşu'na" başlıklı bir not bırakıyor siteye, altına numarasını da yazıyor ve Grace'in bunu görüp onu aramasını umutla beklemeye başlıyor.

Hikaye onbeş sene öncesine gidiyor. İlk Matthiew anlatmaya başlıyor, devamını kaldığı yerden Grace aktarıyor, ardından tekrar Matt şeklinde devam ediyor. Yazar bu taraf değişikliğini çok sık yapmadığı için hikaye gayet rahat okunuyor. Aynı hikayenin, iki ayrı kişinin ağzından yazıldığı romanlar çok oldu ama bu şekilde birbirini devam ettirmeleri farklı ve güzel bir fikir olmuş.
Hikayenin kahramanlarının ağzından anlatılan kitapları severim :)

Onbeş sene önce:

NewYork'ta üniversitenin fotoğrafçılık bölümününde okuyan Matt, dönem başında yurt odasına eşyalarını taşımaya uğraşırken, biraz ilerde oturan kızın dikkatini çekiyor ve kız yanına gelip yardım ediyor. Müzik bölümünde okuyan Grace ile Matt bu şekilde tanışmış oluyorlar ve yan odalarda kaldıkları için de kısa sürede yakın arkadaş oluyorlar. Matt aslında hep daha fazlasını istiyor fakat bir sebepten dolayı Grace sevgili olma fikrine hiç yanaşmıyor, hep yakın dostlar olduklarını belirtiyor ama ondan etkilendiğini de gizleyemiyor. Arkadaşları Matt'e bu kız için boştan yere uğraştığını söylüyor, Matt için ise Grace'in yanında olabilmesi bile yeterli. Bu şekilde dört ay boyunca birlikte vakit geçiriyorlar, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor.
Grace çello ve keman çalıyor, Matt onu yan odadan dinlemeye bayılıyor. Birlikte şarkı dinledikleri bir gün şu söz üzerine konuşuyorlar; "iyi yanan bir hayatın kanıtı küldür". 

Grace'in yakın arkadaşı Tati, bir gün Matt'in çarşamba akşamları çalışma odası diye gittiği yerin aslında kızlarla eğlenme amaçlı gidilen bir yer olduğunu söylüyor. Grace önce umursamazlıktan geliyor ama sonra yurtta Matt'in başka bir kızı öptüğünü görünce, o da onu kıskandırmak için erkekleri peşine takıyor. Bunu izleyen Matt onu alıp odasına götürüyor ve neden böyle birşey yaptığını sorunca Grace de onun çalışma odasında ne yaptığını soruyor. Matt gülümseyerek bu duyumun doğru olmadığını söylüyor. Grace sevgili olmadıkları için çok fazla tepki de gösteremiyor.
O akşam, odada birbirlerine yakınlaştıktan sonra Grace Matt'e bakire olduğunu itiraf ediyor.
Matt de bunu zaten bildiğini söyleyince Grace bir anlam veremiyor. İlk kez birşeyler paylaştıkları o gece Matt kendisini boşverip Grace'in zevk alacağı şekilde yaklaşıyor ve Grace onun çok güçlü bir iradesi olduğunu farkediyor ve resmen çocuğun sabrını yokladığını düşünüyor.
Dört ayın sonunda, Grace kendisini Matt ile birlikte olmaya hazır hissediyor ama Matt ağırdan almayı tercih ediyor. Grace Matt'in doğru zamanı beklediğini görünce ona hayranlık duyuyor.

Noel tatili için Matt annesinin yanına gitmeyi planlıyor ve Grace'i de davet ediyor.
Yola çıkmadan önceki gün ilk kez birlikte oluyorlar ve Matt ona bunun artık sevgili oldukları anlamına geldiğini söyleyerek Grace'in inandığı "sonsuza kadar arkadaş" oldukları fikrinden onu ayırıyor.  Zaten eğlenceli olan aşk tutkulu ve heyecanlı bir hale dönüşüyor. Matt, Grace ne zaman isterse evlenmeye hazır olduğunu söylüyor.
Grace Matt'in ailesi ile tanışıyor ve birbirlerini çok seviyorlar.

NewYork'ta yaptıkları çılgınlıklardan biri de birlikte dövme yaptırdıkları gün.
Grace ensesine Matt'in ona hitap ettiği sözü yazdırıyor "Yeşil gözlü muhabbet kuşu".
Matt de kalbinin üzerine "Grace'in gözü" yazdırıyor.

Grace'in profesörü Mr. Porter da ona olan ilgisini hiç saklamıyor. Öğrencisine yetenekli olduğu için yeni ve pahalı bir keman yayı alıyor ve bir akşam onu yemeğe çıkarıyor. Yemekte, dönem sonu, öğrencileri arasından seçtiği bir grup ile Avrupa turnesine çıkacağını açıklıyor ve Grace'in de katılmasını istiyor. Grace ise bu fikre sıcak bakmıyor, Matt'den uzak kalmamak için yüksek lisans planları yapıyor.

Matt okuldaki yeteneğinden dolayı National Geographic'ten staj kabulü alıyor ve bunun için üç ay Güney Amerika'ya gitmesi gerekiyor. Bu fikre alışamayan Grace ne yapacağını bilemiyor ve Matt onu üç ay sonra göreceğini ve bunun bir veda olmadığını anlatarak sakinleştiriyor.
Matt gittikten bir hafta sonra Grace'i yurttan arıyor ve çok zor koşullarda kaldığını, onu aramasının çok zor olduğunu söylüyor. Aradan bir ay geçtikten sonra hala Matt'den haber alamayan Grace, Matt'in annesini arıyor ve aslında Matt'in her hafta annesini aradığını öğrenince çok üzülüyor. Üstüne bir de gazetede gelecekteki ortağı olacak Elizabeth ile Avustralya'da altı ay geçireceği haberini okuyunca, üzüntüden Avrupa turnesine katılmaya karar veriyor.
Genç aşıklar bu şekilde ayrılmış oluyor ve bağlantıları kopuyor.

Onbeş sene sonra, bugün:

Grace'in arkadaşı birgün yanına gelip, ensesindeki dövmenin ne demek olduğunu soruyor ve Grace merakla cevap verince ona internetten bulduğu notun yazdığı kağıdı uzatıyor. Grace notu okur okumaz arkadaşı Tati'nin yanına koşuyor ve Tati hemen onu aramasını söylüyor.
İşyerinde bir gün telefonu çalan Matt, sesini duyar duymaz arayanın Grace olduğunu anlıyor. Onun nasıl olduğunu çok merak eden Matt evli olup olmadığını soruyor. Grace "hayır evli değilim" diyor ve buluşma kararı alıyorlar.
Buluştukları gün, iki eski arkadaş gibi neler olup bittiğini anlatıyorlar.
Matt, Grace'in Bay Porter ile evlendiğini ve onun bir sene önce öldüğünü öğrenince, her ne kadar kendisi de bir evlilik geçirmiş olsa da üzülüyor. Grace onu neden aramadığını ve altı ay Elizabeth ile Avusturalya'ya neden gittiğini sorunca Matt o haberin yalan olduğunu, NewYork'a döndükten sonra onu çok aradığını ama hiçbir yerde bulamadığını söylüyor. Grace de onun terkettiğini sandığı için Avrupa turnesine çıktığını söylüyor, ayrıca ona defalarca mektup yazdığından ama cevap alamadığından söz edince Matt çılgına dönüyor.
Tüm mektupları Elizabeth'in sakladığını ve ona vermediğini Eli de itiraf edince işyerinde ona bağırıp çağırıyor ve onu ağlatıyor. Matt'in ona olan öfkesi geçmiyor, sadece kendisinin değil aynı zamanda Grace'in de hayatını mahvettiğini düşünüyor.

Eğer hemen tekrar bir araya gelip, eskisi gibi olacaklarını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 
Ben sondan altıncı sayfaya kadar ne olacağını merak edip durdum.

Grace bu kadar uzun yılların dönüşü olmayacağını ve arayı asla kapatamayacaklarını düşünüyor. Fazla olmasa da, nadir olarak görüşüyorlar ve Matt'in acele ettiğini gören Grace, "herşeyi en başından alalım istiyorum Matt, sana birşey anlatmaya çalışıyorum" diyince Matt anlıyor ve tekrar iki yakın arkadaş oluyorlar. Bir süre sonra, buluştukları bir gece Grace daha fazla dayanamıyor ve Matt'i evine götürüyor. Evin ışıklarını bile açmadan yakınlaşıyorlar ve birlikte oluyorlar.
Matt sabah uyandığında Grace'in kalkmış olduğunu görüyor ve salona doğru yürürken fotoğraf çerçeveleri dikkatini çekiyor. Birinde Grace'in yıllar önceki hali, diğerinde Bay Porter ile birlikte, diğerinde küçük bir kızla beraber. Nasıl yani Grace'in kızı mı var?!
Diğer fotoğrafta kız daha büyük. Fotoğrafa yaklaşıyor ve yaklaştıkça onun ne Porter'a ne de Grace'e benzediğini görüyor. Kız kendisine benziyor!!
Şaşkınlık içinde Grace'e bakınca onun ağladığını görüyor ve "bunu bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun" diye soruyor. Grace ona mektupta bu konudan bahsettiğini söylüyor.
Matt bir daha görüşmek istemediğini söyleyerek kendisini evden dışarı atıyor.
Ertesi gün Grace ona mesaj yazıyor ve eğer kızı ile görüşmek istemiyorsa bunu ona kendisinin söylemesi gerektiğini belirtiyor.
Matt kızı ile tanışmak istiyor ve adı ne diye soruyor. Ash (kül) cevabını alınca içi acıyor.
Kızı ile buluştuktan sonra onunla sürekli görüşmek ve ona babalık yapmak isteyen Matt, Ash'in, annesi ile yaşadıkları herşeyi bildiğini farkediyor fakat allak bullak olduğunu ve zamana ihtiyacı olduğunu açıklıyor. Ayrıca Matt tekrar sahalara dönme talebinin kabul edildiğini ve birkaç ay sonra buralardan gideceğinden de bahsediyor.
Bu süreç içinde Matt ve Ash birbirlerine çok alışıyorlar. Ash bir gün evde ağlayınca Grace ne olduğunu soruyor ve Ash babasının yakında iş için, buralardan gideceğini söyleyince Grace çılgına dönüyor, hemen Matt'in evine gidiyor ve ona "bunu nasıl yaparsın" diye çıkışıyor. Matt uzakta çalışma fikrinden çoktan vazgeçtiğini ve Ash'in bu kadar üzüleceğini bilemediğini söylüyor.
Grace'e "sizi asla bırakmayacağıma inanmak zorundasın" diyor. Grace de "inandır o zaman" diye cevap veriyor.

Ash, annesi ve babası arasındaki bu mesafeli ilişkiyi artık bir yoluna koymak istiyor çünkü ikisinin de hala birbirine aşık olduğunu biliyor.
Onlar için bir sürpriz hazırlıyor ve Tita ile birlikte haftalarca hazırladıkları bu sürprizi ikisine yaşatmaya başlıyorlar. NewYork'ta kaldıklarını yurda götürüyorlar onları, sonra beraber fotoğraf çekildikleri sokağa gidiyorlar ve Matt orada Grace'e evlenme teklif ediyor.

Kitabın son iki sayfasını da Ash'in ağzından okuyoruz.
Bir sene sonra Leo adında bir erkek kardeşi olduğunu söylüyor :)

Analiz:

Kitap kapağı resmi, Grace ve Matt'in üniversitede sevgili iken çıktıkları bir akşam Matt'in fotoğraf makinesi ile çekilmiş çok romantik bir an.
Kitap konu açısından çok sıradan gibi görünmüştü ilk başlarda ama farklı bir akış ile karşılaştım okurken. Her olayın birbiri ile bağlantılı olması ve içeriğin mantıklı nedenlere dayandırılması etkileyiciydi. Başından beri "onbeş sene çok fazla, çok saçma olmuş" diye düşünürken Ash'in varlığını öğrenmem ile cevabımı almış oldum.
İlk sayfasından son sayfasına kadar soluksuz okudum ve hiç elimden bırakmak istemedim.
Burda yazabildiğimin çok daha fazlası var kitapta, bu tüm yazılarım için geçerli tabi ama aşk romanları seviyorsanız bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Puanım: 8.6 / 10

1 yorum:

  1. Güzel bir kitap elime geçmişti bir ara.
    blogdelidolu.wordpress.com

    bloguma beklerim.

    YanıtlaSil