İtalyan yazar Leonardo Patrignani'nin bu eseri rahat okunabilen, akıcı bir anlatıma sahip 343 sayfadan oluşuyor. Kitabın bölümleri arasında da boş sayfalar var ve yayınevi, yazıları sıkıştırmadan geniş geniş basmış, bu yüzden okurken sayfalar çabucak geçiyor. Bir de gördüğüm kadarıyla, dört kelimede harf hatası olmuş ama bir sorun teşkil etmiyor.
Telepati üçlemesinin bu ilk kitabında çok fazla yer ve durum değişikliği olduğu için biraz kafanız karışabilir. Yoğun bir aksiyon barındırmıyor fakat okuyucuda merak uyandırmayı başarıyor. Hızlı okunmasında konusunun da payı var tabi.
Kitabın konusu, daha çok "paralel evren" olarak bildiğimiz aynı anda farklı yaşantılarımızın olabilmesi durumundan yola çıkılmış bir bilim kurguda, telepati yetenekleri olan iki kahramanın macerası. Fakat kitapta bahsedilen, paralel evrenin çoğulu olarak düşünebileceğimiz "çoklu evren" olasılığı. Yani şuanda bu yazıyı okuyan sizden, farklı durumda ve başka bir yerde, birkaç tane daha siz olabilmesi ihtimali.
Hikaye, okulunun basketbol takımında kaptanlık yapan Alex'in hayatı ile başlıyor. Alex, basketbol müsabakası esnasında serbest atış yaparken birden dizleri üstüne çömelip bayılıyor. Aynı anda, çok uzaklarda yaşayan Jenny, ailesi tarafından akşam yemeğine beklenirken, banyoda düşüp bayılıyor. Bu baygınlıklar esnasında Alex ile Jenny kısacık da olsa birbirleri ile telepatik iletişime geçiyorlar. Onların bu bayılmaları, dört senedir katlanmak zorunda oldukları bir hastalığa dönüşmüş vaziyette ve son zamanlarda da hayatlarını zorlaştıran bu durum gittikçe sıklaşıyor.
Alex, baygın halde, büyük bir gürültü eşliğinde Jenny'ye "bana nerede olduğunu söyle" diye soruyor. Jenny zor da olsa "Melbourne" diye cevap veriyor ve Alex de "seni bulacağım" diyor. Böylece Alex, dört senedir iletişim halinde olmalarına rağmen en büyük adımı, onu görmeye karar verdiği bu gün atmış oluyor. Birbirlerinin varlıklarına inanmaları için sadece telepatik olarak değil gerçekte de görüşmek zorundalar. Aksi takdirde deli olmadıklarına kimseyi inandıramazlar.
Alex telepati yeteneğinden ailesine söz etmiyor çünkü özellikle de elinde bir kanıt yokken ona inanmayacaklarını biliyor. Avusturalya'ya nasıl gideceğine karar verme aşamasında bir yandan da aklındaki şüpheleri gidermeye çalışıyor, Jenny'nin gerçek olduğunu bir şekilde kendisine kanıtlamak zorunda hissediyor.
Bu kez, eskisi gibi baygınlık geçirtmeyen, ilk kez oturur haldeyken gelen telepati girdabında Jenny ile daha uzun konuşma gerçekleştirmeyi başarıyor. Jenny ona buluşacakları sahilin adresini veriyor ve Alex hemen en yakın arkadaşı Marco'nun evine, durumu anlatmaya gidiyor. Bilgisayar dehası Marco, Alex'in anlattıklarını hiç yadırgamıyor ve ona Avusturalya'ya gitmesi için gereken maddi yardımı sağlıyor.
Günlerce süren uçuştan sonra Alex heyecan içinde, sahile gidiyor ve Jenny'yi beklemeye koyuluyor. Bu sırada Jenny hazırlanıp evden çıkıyor ve sahile vardığında telepati girdabı kendini gösteriyor. İletişimlerinin gittikçe daha kolay ve sık bir hal almaya başladığı bu telepati görüşmelerinde birbirlerine olan bağlılıkları artıyor. Ancak, sahilde yaptıkları konuşmada aynı yerde olmalarına rağmen birbirlerini göremediklerini ortaya çıkınca Jenny herşeyi kendi kafasından uydurduğunu düşündüğü için ağlayarak eve gidiyor ve bir daha telepati kurmayı reddediyor. Alex ise hemen arkadaşı Marco'yu arayıp durumu aktarıyor. (Alex neden Jenny'nin telefon numarasını almıyor diye sormayın, ben de bilmiyorum).
Marco, kendi icadı olan arama moturundan yaptığı geniş araştırmalar sonucu Alex'e, "siz aynı yerdeydiniz ama farklı evrenlerdesiniz" diyerek durumu özetliyor. Bu olgu, Alex'in aklına tam yatmamış olsa da Jenny'nin soyadından ulaşmaya çalıştığı ev adresine gidip onunla buluşmayı umuyor. Bu sırada, sokakta yürürken, bir kahin ona yaklaşıp, "hepimiz tehlike içindeyiz ve sen önemli" diyor. Alex umursamadan yoluna devam ediyor.
Alex, adrese gittiğinde, kapıyı açan kadın onu eve buyur ediyor. Kadına derdini anlatmadan Jenny'yi tanıyıp tanımadığını soruyor. Kadın çok üzgün bir şekilde ona, Jenny'nin eski bakıcısı olduğunu ve kızın 7 yaşındayken gözlerinin önünde öldüğünü söylüyor!
Duydukları karşısında allak bullak olan Alex kızın fotoğraflarını görmek için ricada bulunuyor. Kadınla fotoğraflara bakarken, telepatik iletişimler sırasında gördüğü gözlerin ve saçların aynısına sahip olan küçük kızı karşısında buluyor. Aynı zamanda ona ait olan takım yıldızı simgeli kolye ile bir not buluyor. "Hafızamız anahtardır".
Alex yaşadıklarını tekrar Marco'ya aktarıyor ve mantıklı bir cevap bekliyor.Tekrar araştırmalara girişen Marco, Thomas Becker adında biri tarafından hackleniyor ve tüm bilgisayarları kullanım dışı kalıyor. Thomas Becker ona "memoria'yı bulmalısınız" diyor.
Alex, İtalya'ya dönüp Marco ile konuşuyor ve bu sefer Alex'in iknası üzerine, Jenny buluşmak için İtalya'ya gelmeye karar veriyor. Aynı zamanda Alex, ailesine bir açıklama yapmak zorunda kalıyor ve çıkan tartışmalar sonucu öğrendikleri Alex'i çok üzüyor.
Alex aslında küçüklüğünden beri Jenny diye sayıklıyormuş ve kıyamet görüntüleri içeren resimler çiziyormuş. Bu durumdan rahatsız olan ailesi onu elektroşok cihazına sokturmuşlar ve uzun yıllar telepati yeteneğinin kaybolmasına sebep olmuşlar. Alex tüm bunları öğrendikten sonra evi terkediyor.
Bu sırada çok sık telepati girdaplarına çekilip, evren değiştirmeye başlayan Alex ve Jenny, Jenny'nin İtalya'ya gelmesi ile buluşmayı başarabiliyorlar. Birbirlerine sarıldıkları an, etrafa ışık saçılıyor ve sanki zaman duruyor. Çevredeki insanlar ancak birkaç dakika sonra dondukları yerden tekrar harekete geçebiliyorlar.
Çiftin, gittikçe gelişen yetenekleri arasına, birine dokunduğunda o kişinin geçmişini görebilmek ve gözgöze bakıştıklarında birbirlerinin düşüncelerini okuyabilmek ekleniyor. Alex'in Jenny'nin gözlerine baktığı bir an, Jenny'nin aslında bakıcısı tarafından verilen zehirli kahveden öldüğünü görüyorlar.
Bir gün heryerde internet kesiliyor ve günler boyunca gelmiyor. Alex ve Marco, dünya'ya yaklaşmakta olan büyük bir göktaşı olduğunu öğreniyorlar ve Marco, internet kesintisinin panik ortamı doğmasın diye özellikle yapılmış olduğunu düşünüyor.
Tüm evrenleri sonlandıracak büyüklükte olan bu göktaşı yeryüzüne çarptığında Alex ve Jenny birliktelerdi. Fakat Alex tekrar gözlerini açtığında kendisini basketbol sahasının ortasında arkadaşları ona seslenirken buluyor, serbest atış yaparken bayıldığı yerde ayılıyor..
Burayı okuyunca "ee ne yani hepsi bir rüya mıydı" tepkisi veriyorsunuz ve aynı şeyi Alex de söylüyor ama devamını okuduğunuzda öyle olmadığı ortaya çıkıyor çünkü Alex ile Jenny görüştüklerini ve tüm yaşananları hatırlıyorlar. Hiçbir şey olmamış gibi bir ay boyunca eski, rutin hayatlarına devam ediyorlar. Bir gece eğlenmek için yola çıktıklarında, sonsuz beyaz bir boşluk ve hiçlikle karşılaşıyorlar. Hiç kimse yok, hiçbir yer yok.. O anda arkalarından kahinin sesi geliyor "bu memoria". "Bir ay boyunca sadece hatırladıklarınızı gördünüz, bu ise sonrası".
Thomas Becker bir anda ortadan kaybolduktan sonra Marco görünüyor ve "haydi çocuklar, çıkalım bu kafesten" diyor.
İlk kitap bu cümle ile son buluyor.
Kitaptaki bu bir anda görünüp kaybolmaların bir açıklamasının hafıza olduğunu düşünüyorum ayrıca, ikili arasındaki duygusal bağ biraz zayıf işlenmiş gibi geldi, birbirlerini yazıldığı kadar derinden sevdiklerine inanasım gelmiyor. Belki devam kitaplarında bu ilişkiye biraz daha özen gösterilmiştir.
Yaşadıkları deja-vu'lar ve girdaplar birbirine karıştı, ne zaman deja-vu yaşanıyor ne zaman boyut değişiyor tam ayıramıyorum şuan geriye dönüp düşündüğümde.
Onun dışında, çoklu evren konusu ile ilgili daha önce bir roman okumadığım için kurgu açısından farklı ve ilgi çekici geldi. Dünyanıza farklı bir bakış açısı katmak ve ufkunuzu genişletmek istiyorsanız, bir de, aynı anda farklı hayatların olabileceğini düşünüyorsanız, bu kitabı okumalısınız.
İkinci kitap Hafıza'nın yorumunda görüşmek üzere.
Kitap Puanım: 6.6 / 10
Çok güzel bir kitap okudum tüm serisini çok üzüldüm ama bitti diye
YanıtlaSil