Yazar Josh Malerman'ın ilk kitabı olan Kafes 330 sayfadan oluşuyor. Bölümler arası boşluklar fazla olduğu için sayfa sayısını daha az düşünebiliriz. Kitabın anlatım dili basit ve akıcı.
Malorie, dört yıl sonra, evden biri kız biri erkek, iki çocuk ile birlikte bir kayığa binip nehirde kürek çekiyor. Üçünün de gözleri bağlı çünkü görmemeleri gereken şeyden kaçmaya çalışıyorlar. Malorie bu yolculuk sırasında yakın geçmişini düşünüyor.
Malorie, kız kardeşi Shannon ile birlikte Amerika'da yaşıyordu ve kardeşine hamile olduğundan şüphelendiğini söyleyince beraber eczaneye gittiler. Malorie şüphesinde haklı olduğunu görünce eski sevgilisini aradı fakat yanıt alamadı. Bu sırada, haberlerde korkunç intihar olayları çoğalmaya başlamıştı. Rusya'da başlayan, bir çeşit "aklını kaybetme" semptomları sonrasında insanların intihar ettikleri ve hatta diğerlerini de öldürdükleri bir çeşit salgından söz ediliyordu. Bu salgın bir süre sonra Alaska'ya yani Amerika'ya yayıldı. Kurbanların, ölmeden önce birşey gördükleri ve bu yüzden delirdikleri söyleniyordu. Artık herkes evinin camlarını battaniye ile kapatıyordu. Dışarıda gördükleri her ne ise, onunla karşılaşmamak adına hayat durmuştu.
Malorie, evde haberleri izlediği bir gün Shannon'a seslendi. Cevap gelmeyince merakla üst kata çıktı. Pencerenin önündeki battaniye düşmüştü. Shannon banyoda yerde yatıyordu ve göğsüne bir makas saplamıştı. Gözyaşları içinde alt kata inen Malorie gazetedeki ilana denk geldi. Hayatta kalanları, adresin yazılı olduğu bir eve davet ediyorlardı. Hemen arabasına atlayıp boş sokaklardan geçerek yakında bulunan adrese gitti ve kapıyı çaldı. İçerdekiler temkinli bir şekilde Malorie'yi içeri aldılar. Malorie yeni arkadaşları Tom, Jules, Cheryl, Felix ve Don ile tanışırken kapı çaldı. Kapıda bekleyen kadın Olympia'ydı ve içeri alındıktan sonra onun da hamile olduğu anlaşıldı.
Bu evde elektrik kesintisi yoktu ve yakındaki kuyu su ihtiyaçlarını sağlamaya yarıyordu. Evin hemen arkasında bir de nehir vardı. Alt kattaki kilerde, evin sahibi ölmeden önce depolanan konserve kutular onlara bir süre yetecekti. Evin sahibi bir gün dışarıyı videoya çekeceğini ve bu videoyu izlediğinde göreceği şeyin iyi bir kanıt olacağını düşünmüştü. Beş saatlik bir kayıt sonrası, arkadaşından onu sandalyeye bağlamasını rica ederek videoyu izlemeye koyuldu. Arkadaşı yukardan gelen sesleri duyunca koşarak yanına gitti ama adam bileklerine bağlı olan iplerle bileklerini keserek intihar etmişti.
Birkaç ay sonra kapıya başka birisi geldi. Gary adındaki bu adam içeri alındıktan sonra eski arkadaşının söylediği bazı şeyleri anlattı. Ölen arkadaşı, insanların akıllarını kaçıracaklarına şartlandıkları için cinnet geçirdiklerini ve insanoğlunun aslında korktuğu yaratığın ta kendisi olduğunu söylemişti. Gary, bu yazıların olduğu defteri çantasında saklıyordu ve Malorie bir gün merakına yenik düşüp çantayı karıştırınca gördüğü bu kitabın aslında Gary'nin olduğundan şüphelendi. Malorie'ye göre, Gary, büyük ihtimalle, evin perdelerini indirip arkadaşının ölmesine neden olmuştu. Bu şüphesini evdekilerle paylaşmak istedi fakat o günlerde Tom ve Jules erzak ve ilaç bulmak için dışarıya gitmişlerdi. Malorie yine de daha fazla beklemeyip söylemeye cesaret bulduğu bir anda Tom ve Jules geldiler.
Dışarıdan topladıkları erzak ve ilaçların yanı sıra bir de telefon rehberi getirmişlerdi. Bu rehberdeki numaraların hepsini arayıp, hayatta kalanları davet edeceklerdi fakat kimseye ulaşamadılar.
Malorie tekrar cesaretini toplayıp, birden defteri gördüğünü söyledi. Ev halkının oylaması sonucunda Gary'nin evden ihracına karar verildi. Onunla çok iyi anlaşan Don, Gary gittikten sonra kendini kilere kapattı ve bir hafta boyunca ordan çıkmadı.
Malorie'nin artık karnı burnuna gelmişti ve doğum yaklaşmıştı. Onu yukarı taşıdıklarını farkettiğinde yanında yatan Olympia'nın da sancıları olduğunu gördü ve ikisinin de doğumu başladığında ev halkı yardım ediyor olmalarına rağmen alt kata inmişlerdi. Malorie aşağıdan gelen sesleri dinledi ve kavga ettiklerini duydu. Tom'un yardıma gelmesini beklerken yanına Gary geldi! Malorie o an, aslında Gary'nin kilerde saklandığını ve Don'un o yüzden ordan çıkmadığını anladı. Gary pis pis gülüyordu ve diğerleri aşağıdayken kapıyı kitledi. Gary kadınlara zarar vermedi fakat o sırada kapıyı kırarak içeri birisi girdi. Malorie'nin sırtı kapıya dönük olduğu için içeri gireni görmedi fakat Olympia'nın değişen yüz ifadesini görünce gözlerini kapatmasını ve o sırada yeni doğan bebeklerin de gözlerini bağlaması gerektiğini anladı. Olympia aklını kaçırdığı sırada, Malorie onun küçük kızını kucağına aldı ve kendi küçük oğlu ile birlikte gözlerini bağladı. Olympia kendisini asarak intihar etti.
Gary'nin gittiğini anlayan Malorie gözleri kapalı bir şekilde sakinleşmeye çalıştığı sırada alt kattaki telefon çaldı. Ev arkadaşlarının cesetlerinin arasından yavaşça geçerek güç bela telefonu açtı. Arayan Rick adında biriydi ve onu daha rahat yaşam sürdükleri kampa davet ediyordu. Gözlerini açmadan nehirden gelmesini söyledi. Bunun kolay olmayacağını ve nehirdeki yol ayrımına geldiğinde kısa bir süre de olsa gözünü açıp bakmak zorunda olacağını belirtti. Fakat Malorie'nin bunu yapabilmesi için bebeklerin büyümesi gerekiyordu.
Dört yıl boyunca Malorie o evi yeniden eski haline getirdikten sonra, çocuklarını eğitti. Onları her türlü sesi uzaktan duyup ayırt edebilecekleri şekilde büyüttü ve çocuklar dört yaşına geldiklerinde nehir yolculuğuna çıktı.
Karşılandığı büyük yerde yüz bine yakın insan yaşıyordu ve burası bir körler okuluydu!
Analiz:
Kitabı CNR kitap fuarından almıştım ve alırken de biraz kararsız kalmıştım. Şuan bakıyorum da, almasam da olurmuş. Konuyu destekleyen bilimsel bir açıklamanın olmayışı ve bir mantığa oturtulmamış olması hikayenin havada kalmasına neden oldu. Ayrıca, yazarın burda vermek istediği mesaj ne diye sorarsanız onun da bir cevabı yok. Kısacası, kitap bana hiçbir şey katmadı.
Hikayeyi ana kahramanın ağzından okuduğumuz kitapları daha çok seviyorum ama bu kitap üçüncü şahsın ağzından yazılmıştı.
Kitabın türü distopya deseniz distopya değil, aşk yok. Biraz macera ama en çok gerilim var diyebiliriz.
Hikayenin ana kahramanı Malorie'ye o kadar güçlü bir karakter verilmiş ki, "bu kadarı da fazla" demekten kendimi alamadım.
Kitabın adı ile konunun ne alakası var derseniz, Tom evin kapısının önüne içi kuşlarla dolu bir kafes koyuyor ve kuşlar bir çeşit alarm niteliği taşıyor, yani kel alaka :)
Genel olarak baktığımda ise, korkarak yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim ama bu hikayede bebeklerin olması durumu değiştirdi.
Bu eser, İthaki Yayınlarından okuduğum ikinci kitaptı. İlki Trendeki Kız'dı. O kitap da konu açısından yetersiz gelmişti. Bunları göz önüne aldığımda, bu yayınevinin yazarların bana hitap etmediğini düşündüm.
Puanım: 5.6 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder